14 Ocak 2009 Çarşamba

bir kez daha...

Sensizlikten çok bunaldığım gecelerde, penceremi açıp derin soluklar alıyorum İstanbul'dan.Kentin yaşamaktan yaşlanmış binalarının pencerelerinden sızan yorgun ışıklar, kimsesizliğimin solgun yüzüne biraz olsun renk katar, bu sevgimin, eksikliğinle kanayan bendeki yarısına ilaç olur belki, diye.Kimi zaman da sokaklara düşüp, sahiller, sokaklar, caddeler boyu yürüyorum, kırgınlığımı unutmak, bir an önce kalbimi yumuşatıp seni affedebilmek için.En büyük korkum çünkü, sana öfke duymak.Öyle ağır, öyle gerçeklerden uzak, öyle acımasızca ki yaşadıklarımız, hayat beni, senden nefret etmeye zorluyor, çoğu zaman.Hayat beni, kendisiyle tek bağım olan sevgimle, seninle vurmak istiyor.Hayatın tetiğindeki el, seninki.Oysa kimsesizliğimde boğuldukça sığınmaya yeltendiğim hayattan, kaçıp kaçıp döndüğüm yer, yine senin sevgin.Sevgin, yalnızlığımı bırakıp parlak ışıklarına, özgür martılarına, simit kokulu sokaklarına kaçtığım, bu kent.Ve sevgin, binlerce kayıp öykünün arasına benimkini de yazan bu kentte kayboldukça özlediğim, terk edip boynu bükük bıraktığım yalnızlığım, aynı zamanda.Bu sonsuz döngünün ortasında, tüm gerçeküstülüğüne ve inanılmazlığına rağmen, tek sığınağım sevgin.Sana nasıl öfke duyabilir, senden nasıl vazgeçebilirim ki?

***

Dürüstlük, kimi zaman yalanlardan çok daha acımazsız.Gerçeğin buzdan ülkesinde yapayalnız kalan kalbim, hayatta kalabilmek için yalanlarını bile özleyebilirmiş, kimi zaman.Bana aksini ispat etmek için elinden geleni yaptığın zamanlarda, buzlar ülkesinde biraz olsun ısınabilmek için, aslında beni sevdiğin yalanına inandırmıştım, ben de kendimi.İnanacak, bir ibadet gibi yaşayacak tek şeyimdi, senin sevgin.Karşılıksız, güvensiz, sessizce yaşanan bir aşk...Kalbinde değil miydim, gerçekten?Neydik biz, söylesene?O zamanlar senin neyindim ben?Arkadaşın mı?Dostun mu?Sevgilin mi?

Sonra bir gün geldi ve unutuldum.Ve bu sorular birer bıçak gibi saplandı kalbime ve kalbimde yanıtlarını buldu.Unutuluş, hepsinin acımasız cevabı oldu.Sonrası dipsiz bir karanlık.Sonrası çaresiz bir çıldırış...
Hayata karışmamak için tek kalkanım, tek sığınağımdı sevgin.Tek silahımı yitirdim ve hayata teslim oldum.Aldı beni savurdu başka bedenlere, parçası olamadığım kırık dökük öykülere...

Kırgınlık kimlik değiştirdi ve vazgeçiş oldu benim için.Unutmanın en ağırı, unutulmadan unutmaktır.Seni sonsuza kadar kaybetmek, kimlik değiştirdi ve unutmak oldu benim için.Seni unuttuğum yalanıyla hayatı kandırmaya çalışınca, hayat hiç olmadığı kadar acımasız tokatlar indirdi bu yaşımda yüzüme.Sonrası dipsiz karanlık.sonrası hatırlamaya bile dayanamadığım düş yıkımları.Sonrası karanlık, rutubetli bir kuyu.Koskoca bir boşluk.Sonrası "yalnızlık" kelimesine sığmayacak kadar derin bir yalnızlık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

sophie