27 Temmuz 2008 Pazar

canım yanıyor..hoşçakal julien..

inkar..

uykusuzluk

bugün defalarca küfrettim julien biliyor musun?
bilmiyorsun.nerden bilceksin ki zaten.
en nefret ettiğim şeylerden birinin küfreden insanlar olduğunu bilirsin sen.
ama bugün farklı.
bugün benim için dünya küfür etme günü.
çünkü içimdesin julien!
hala içimdesin!
HALA!

...

nerdesin şimdi?
saat 01.23 ve sen ortalarda yoksun.
iki gündür geceleri göremiyorum seni.
bünyeye zarar verir böle şeyler bilmiyor musun?!
kimseye soramıyorumki artık seni..
herkes unuttum biliyor..
arkadaşımsın sanıyorlar seni..
şşt! sakın!
sende söyleme kimseye.ben kendimden bile gizliyorum seni.
en iyisi bu julien..
daha önce "ilişki oyunu" oynamıştık hatırlıyor musun?
şimdide "arkadaşlık oyunu" oynuyoruz
ne güzel dimi!

26 Temmuz 2008 Cumartesi

rüyalarda buluşalım sevgilim







o nası bi rüya öyle julien?!
niye ellerin buz gibiydi?!
niye arkamdaki hasır sandalyede oturuyordun?!
niye yanımdaki değil de arkamdaki hasır sandalyede?!
niye yaklaşık bir(1) haftadır periyodik olarak her gece seni rüyamda görüyorum?!

...

cevap yok..
hiç olmadı..
hiç olmadın...

julien'e..


Tren, tüm rayları eziyor. Söylenen cümlelerin, söylenen şarkıların, söylenen gerçeklerin ucuz şarap içtiği gecelerde sevdim seni. Herkeslerden uzakta, herkeslerden saklı, kendimden dahi sakınarak ve usulca.. En az 3 sene sonra buraya belki bir demiryolu kurulacak, ses'siz nehir'ler akacak herkeslerden saklı ve tren, tüm rayları ezecek.

"cevap beklemedim, neyin var hasta mısın?"

Adam öldürmekle eş tutulan duygular saklanacak. Gülümserken yalan söylenecek.
(Ne sandın ki? Cinsel haz mı?) Eşlenik bellenenler, "seni görmedim"lerle geçiştirilirken kalbe bir Demokles kılıcı daha batırılacak. Orada eriyecek manâ. Orada, derme bir acıdır kalacak: 'Beni, ben gibi sevdiğini bildiğim birinin, beni benden ayrı kabullenmesinin herzschmerz'i öldürüyor' diye bir cümle kuracak saçları orantısız uzayan ilk-sonbahar çocuğu. Ayva göbeğindeki lekelere, likenlere bakarken kanayacak "elini uzatsa deniz" olacak her yer. Her yer çöl olacak. Thistle olacak.. uzakta!

"- Seni seviyorum ve sana cevaplar hazırladım!
- Peki, artık aynı olamayız, çünkü her şeyini döktün.
- Her şeyimdin.."
"iyi bir arkadaştın öyle de kal istedim."

Dostlukların son kullanma tarihi'ne bakılacak. Hiçbir şey aynı olmayacak. Çünkü böylesi istenmeyecek. Saçma. Jilet, kutsanacak. "Canım"dan uzak kalacağım.. Hiçbir şey yitip gitmezken üzülen iki taraftan sadece biri ağlayacak.. On canın onunu da verebileceğiniz birini kaybetme ihtimaliniz üzerine bir ağrı, bir kesik, bir acı düşüneceksiniz..


Kontrolsüzce konuşma zamanı gelmiştir.. Artık bir fil gibi söylemeyi arzuladığınız cümlelere kedi gibi yaklaşmayacaksınız demektir.. Zehirdi; döktünüz ama hâlâ biraz kaldı. Hâlâ üzüyor. Nisan'dı.

Bu bir ebelemeç. Ebelemece değil; ebelemeç.. Çünkü çocukca yalnızlıklar yaşıyoruz bir masa ötemizdekinin kollarına atlamak dururken.. Köşe kapmaca oynuyoruz; köşe yok. Halen kalplerimizde prezervatif var. Halen o uyurken, nefesini kontrol ediyoruz. Uzanamıyoruz yanına, uzanamıyoruz kıyıya.

Sizi bilemiyorum. Ben, bana kurabiye uzatacak bir el bekliyorum.. Kahve yapacak sonra, ve diyecek ki, neyse.. emin değilim.
Yalnız..
tren, tüm rayları eziyor.

"iyi geceler."
Sana da.

24 Temmuz 2008 Perşembe

19 temmuz 2008 Cumartesi




o gün..
hayatımın en güzel günlerinden biriydi sanırım.
çünkü sen vardın.bütün gün yanımdaydın.sesini duyabildim, kokunu alabildim, hatta sana dokunabildim.
ahh evet o dokunuşlar..
sana sarıldığım, sıcaklığını hissettiğim her an benim için eşsiz.
seni tam 35 dakika bekledim.1 yıl beklemiş olmamın yanında bu 35 dakika hiç bişey.
herhangi bi buluşmaya insanlar 5 dakika bile gecikse sinir krizleri geçiren ben; seni daha saatlerce bekleyebilirdim.
çünkü biliyordum.gelicektin.
ve geldin de..
karşı kaldırımdan bana doğru gülümseyerek geliyordun.
bi adım, bi adım daha ve bi adım daha..sonunda yanımdaydın sarıldın herşeyden habersiz bir şekilde.
senin kokunu bi kez daha içime çektiğimin, sıcaklığının içime ılık ılık aktığının farkına bile varmadın.
sürekli konuştun. hiç susmadın.seni günlerce dinleyebilirdim.
evini gösterdin. işte burası benim evim dedin.
dünyanın en güzel evi gibi geldi bana orası.çünkü içinde sen vardın.orda yaşıyordun.
düşündüm..kim bilir ne mutluluklar, ne acılar, ne aşklar yaşadın o evle.o duvarlara kimleri anlattın kim bilir..
beni anlatmadın hiç biliyorum.kendi ağzınla söylemiştin."seni hiç sevmedim" demiştin.o gün anladım bi hata yaptığımızı.o gün bıraktım seni sevdiğimi sana ve etrafımdaki insanlara anlatmaya.senin için, biz için bi savaş vermeyi o an bıraktım işte..
yenildim..yoruldum..

...

o cafe...
o koltuk..
ve sen..
yine yanımdaydın işte.
arada kolunun bana değmesi bile nasıl bi mutluluk verdi bana tahmin edemezsin..
peki ya kafanı o koltuğa dayaman?
kollarını açıp esnemen?
işte tam o anda kollarının arasına girip başımı göğsüne dayamak istedim..
gözlerimin içine bakıp "mutlu musun" dediğinde kalbim yerinden çıkıcakmış gibi oldu.hani bazı çizgifilmlerde olur ya.bi kahraman çok güzel birini görür ve gözleri bi anda kalp çeklini alıp yuvalarından, kalbide yerinden çıkıp güm!güm! die atmaya başlar..işte bende aynen öyle oldum.
ardından senin tarafından ikinci darbe yani ikinci cümle geldi:
"artık beni sevmiyor musun?"
o an sana sımsıkı sarılıp öpücüklere boğarak "aptal mısın sen ne sevgisinden bahsediosun!sen benim herşeyimsin, nefesimsin!" demek istedim.tüm sevgimi sana aktarmak istedim.
ama olmadı.
olmamalıydı.
"hayır"
işte verilmesi gereken cevap buydu.ve öle oldu.
o tek kelimelik cümleyi sölerken canım hiç bu kadar yanmamıştı.
çünkü ilk defa sana seni sevmediğimi söledim.ne kadar zor olasa da sölerken ne kadar canım yanmış olsa da sölenmesi gereken cümle buydu..

beni taksi durağına bırakırken yolda saçlarımla oynayarak "çok tatlısın sen! .... dimi abi çok tatlı ya şuna bak" diip benimle bütün gün ilgilenmen inanılmaz güzeldi.

telefonumu eline aldığında menuyu göstermek istediğimde elini tutmak zorunda kalışım; her zamanki gibi bacak bacak üstüne atıp sol ayağımı sallamam, senin bundan rahatsız olup, bacağımı tutup gözlerimin içine bakarak "sallama" demen ve kısa bi süre sonra aynı hareketi sen yaptığında benim de senin bacağını tutup "sallama" demem ardından gülüşmemiz; siparişim üzerine getirilen ice mocha'nın berbat yapılması üzerine tüm .... cafeyi ayağa kaldırman(... ile birlikte); bunun üzerine ....nın garsonlara: "abi adam kız arkadaşını getirdi sizin getirdiğiniz siparişe bak.rezil oldu şimdi çocuk.sizin yüzünüzden bitti işte ilişkileri" die espri yapması inanılmazdı..

hayatımın en güzel günlerinden birini yaşattığın, tatildeyken beni özlediğin ve bütün gün benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim..
her ne kadar öyle olmasada bir günlüğüne yeniden benim olduğun hissine kapıldım..
herkese bittiğini sölesemde
seni seviyorum..

17 Temmuz 2008 Perşembe

sebze çorbası gibi

bugün ben "ben" gibi değil işte.
bugün başka!

bugün tıpkı hasta olduğum zaman annemin yaptığı sebze çorbası gibiyim.
içimde brokolide var havuç da..
aslında hiç birini sevmem biliyor musun?!
bugün sadece seni seviyorum.
sadece seni istiyorum.
bir yıldır yaşadıklarımız the flintstones'daki gazete haberleri gibi beynime kazınmış durumda.
iyi de biz taş devrinde değiliz ki! milenyumdayız ey julien!
internet çağındayız!
herşeyin hızlı olduğu bir döneme denk geldik ama benim sevgim bu hıza yetişemedi.
belki de bu yüzden tüm olanlara rağmen hala unutamıyorum seni.
yada hala benim sanıyorum hiç benim olmayan seni...













şuan ki saat itibariyle tam beş gün oldu.
sanki gün değil aylar yıllar geçmiş gibi.

napıyorsun? iyi misin? mutlu musun?
beni hiç düşünüyor musun orda?
en önemli soru bu işte!en can alıcı olanı bu!
elim telefona gidiyor yine..
gittiğinden beri kaç kere baktım o ekrana?
sayısını ben bile hatırlayamıyorum.
fonda çalan
bu şarkı ile verdiğin acıdan kendimi korumak için oluşturduğum kabuğumu kırıp yine seni arıyorum..
bakalım bu sefer nası yakıcaksın canımı..
hadi hayırlısı..

deneyim...

annem içerden sesleniyor: "yemek ye!"
hiç birşey yemek istemiyorum.
ne içim alır onları ne midem.
"aç değilim!" diye sesleniyorum..
bu sefer de başlıyor yine klasikleşmiş cümlelerini tekrarlamaya:

"...komşunun kızı x de yemek yemiyor ama onun bir sebebi var.aşk acısı çekiyormuş.sevgilisi onu çok üzmüş.yeni ayrıldılar ya üzüntüden hiç birşey yiyemiyor.hadi onu anladık e kızım sen niye bişi yemiyorsun?!
...ben biliyorum aslında sebebini..ikiyüzelli gram kilo vereceğim diye tüm bu çabalar!zaten ufacık kaldın daha niye uğraşıyorsun anlamıyorum ki!"


...
ahh anne ahh!
bilmiyorsun ki neler çektiğimi.
aylardır ne acılar yaşadığımı.
kendine göre kılıf uyduruyorsun bu durumuma..
ama dışı seni içi beni yakar anne!
çok canım yanıyor çok!