26 Eylül 2008 Cuma

et si tu n existais pas

Deli miyim neyim?
Julien bana ne zaman "Sophie'm" dese ben sevinçten eriyor, çikolata fabrikasında kaybolmuş çocuk gibi heyecan çığlıkları atıyorum. Adrenalim artıyor, o günüm güzelleşiyor ve hiç büyümemiş olduğumun keyifli hüznünü yaşıyorum. Onu göreceğim her seferinde sevgilisiyle ilk kez buluşacak genç kız/erkek heyecanları pır pır pır... Onu ilk gördüğümdeki beş yaş kız çocuğu büyülenişi: vay be!


...

İftar olmasına bir saat kala gülümseyerek ona bakıyordum. Tanrım, Julien olmasaydı dünya(m) ne kadar boş, eksik ve yapayalnız kalacaktı? Onsuz bir Göztepe, bir İstanbul, onsuz bir Türkiye, dünya, bir evren düşünebilir miydim ben? Düşünmüş müydüm hiç! Olmuş muydum yokluğunda? Onun bana kattığı incelikler ve süprizlerle dolu sevinç, yürek ağızda heyecan, umut edebilme enerjisi, yitirme korkusuyla uyarılma hali... Sürekli çıldırış durumu... Daimi yüksek kalma yorgunluğu... Hiç bitmeyecek oluş sevinci... Aldatılmayacağına inanmak masumiyeti... Ortada kalmak tedirginliği... Bunları toplu halde bu kadar uzun süre hangi erkek bir kadına yaşatabilmiştir? Bir mucizenin bu kadar yakın ve sürekli olabilmesi umudu ayrı bir destan konusu sayılmaz mı?

18 Eylül 2008 Perşembe

hatırlıyorum..

Ona sarılmak içimdeki fırtınaları durdurmak yerine coşturuyordu. Ona sarılmak yatıştırmıyor, onu kucaklamak gevşetmiyordu. Tahrik eden, baştan çıkartan, bir türlü ele geçirilemeyen, albenisi biraz da bu gizeminde saklı insanlardandı. Onu ele geçirmek yalnızca güç değildi, aynı zamanda insafsızlıktı, çünkü ele geçirilince eriyip kaybolacağı besbelliydi. Julien bir erkekte yatıştırıcı, yumuşak, sakin rüzgarlar arayan kadınlara göre olmadı hiç. Bense ne aradığımdan henüz emin olamayacak kadar "çocuk"tum.

...

Başımı kaldırdığımda Julien'in hüzünlü kumral gözleriyle karşılaştım. Sevgiyle bakan iri kahverengi gözler... O bana acıyarak, koruyarak bakmadı hiç. Onun bakışlarında hep, "yanında olacağım, seni anlayacağım, ama sana ait olmayacağım" altyazıları okudum ben.

Çünkü o hala kendini bir "başka"sına aitmiş gibi hissediyordu. Söyleyemese de hissediyordum.Biliyordum.
Bazı zamanlarda "hissetmek", "bilmek"ten çok daha acı verebiliyormuş.


Bu yüzden..

Teşekkürler Julien..

Teşekkürler "başka"sı..
Teşekkürler cep telefonunu yaratan insan..
Teşekkürler.

10 Eylül 2008 Çarşamba

julien kimdir?

Tam anlamıyla büyülenmiştim. Hani anlatmak için sözcüklerin yetersiz kaldığı, ancak mecazlarla, metaforlarla ifade edebilecek insanlardandı o.
Onu anlatmak için, "güzel/yakışıklı", "boylu poslu", "sarışın/esmer", "şahane" gibi sözcükler kullanmak haksızlık olurdu.Onun için, bu dünya dışından gelmiş kadar değişik, bir kuyruklu yıldız kadar etkileyici, iyi pişmiş kahve kadar tiryakilik yaratıcı, gezegene yalnız yollandığı için eşsiz, bir ipek böceği kadar dikbaşlı denildiğinde bir şeyler söylenmiş olurdu ancak.
Dingin ve içe sinmiş bir güzellikti onunkisi.Asıl önemlisi beni manyetik alana çeker gibi güçlü etkisi ve çok kumral olduğuydu.

7 Eylül 2008 Pazar

kalbim eziliyor.
üşüyorum.
mutluyum.
canım yanıyor.
ağlıyorum.
hep!
hep ağlıyorum.
çok ağlıyorum.
hem de çok!



korkuyorum..